Aslında seçilmiş hükümeti hedef alan kalkışma zinciri, önce Amerika merkezli RAND Corporation’ın raporu ile başladı. “İktidar değişikliğini” dillendirdi. Hayata zorla geçirilmeye çalışılan senaryo eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tarafından o dönem şüpheli bir nedenle FETÖ’nün siyasi ayağı tartışmasının fitili ateşlendi. Arkasından dönemin CHP Milletvekili Dursun Çiçek aynı senaryoyu dillendirmeye devam etti. Başbuğ ve Çiçek ‘’askerlere Sivil Yargılamanın önünü açan ‘’yasa değişikliğinin arkasındaki 6 AK Parti milletvekilin isimlerini açıklayarak askeri vesayeti tekrar hortlatma gayreti içine girdiler. Aslında askerlere sivil yargılamanın önü yıllar önce TBMM’sinde açılmıştı. Bu durumda İlker Başbuğ ve Dursun Çiçek neden AK Partiye iftira atıyorlardı. Bu olay çamur at izi kalsın atasözü ile açıklanabilir miydi? Zira Ak Parti iktidarı üzerinden milli iradenin tecelli ettiği TBMM’sine saygısızlık yapılıyordu. Darbecilerin asıl hedefinin milli irade olduğunu unutmazsak bu aleni yalanları da anlayabiliriz sanırım.
ERDOĞAN’DAN ‘’DAVA AÇIN‘’ ÇAĞRISI
Nitekim Başbuğ’un açıklamalarının ardından Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 5 Şubat Çarşamba günü partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, AKP milletvekillerine seslenerek, “Parlamentonun hukukunu korumak üzere hepiniz dava açmalısınız” demişti. Erdoğan, “Bu boru göstermeye benzemez. Parlamentonun hukuku boru ile sindirilemez. Bundan yaklaşık 11 yıl önce tüm partilerin desteği ile çıkarılan bir düzenlemenin üzerine FETÖ gölgesi düşürülmeye çalışılması en hafif tabiriyle Meclis’e saygısızlıktır” diye konuşmuştu.
Aslında İlker Başbuğ ve Dursun Çiçek’in neden bu şekilde davrandıkları kısa sürede anlaşıldı. CHP Milletvekili Tuncay Özkan FETÖ’nün sözde Hava Kuvvetleri örgütlenmesini ve İmamı Adil Öksüz’ü deşifre eden bir flash belleği Kara Kuvvetleri komutanı iken 2007 yılında İlker Başbuğ’a vermişti. Başbuğ kendi ifadesine göre flash belleği Hava Kuvvetleri Komutanlığına göndermiş sonrasında bu flash bellekle hiç ilgilenmemişti. Sözde Hava Kuvvetleri imamı Adil Öksüz ve 15 Temmuz’un 1 numaralı askeri sorumlusu FETÖ’cü Akın Öztürk bu flash belleği anında yok etmişlerdi. Üstelik ne Tuncay Özkan ne de Başbuğ bu flash bellekle ilgili olarak TBMM’sinde kurulan 15 Temmuz darbesini araştıran komisyona bilgi vermemişlerdi. Gizlemişlerdi dersek daha doğru olur. Eğer İlker Başbuğ bu flash bellekle ilgilenseydi FETÖ bırakın 15 Temmuz’da kalkışmayı toparlanamayacak bir darbe yemesi işten bile değildi. 15 bin FETÖ’CÜ derdest edilecek. Yapılan soruşturmalar sonrasında örgütün beli kırılabilecekti.
İlker Başbuğ bu kez de 27 Mayıs’ta Menderes seçim isteseydi darbe olmayacaktı, iddiasıyla iktidara: seçime gitmezsen darbe olacak, uyarısı yapmıştı. Bu darbe uyarısının bir dönem CHP’de bakanlık yapmış Fikri Sağlar’ın 28 Şubat’ı fersah fersah aşan açıklamalarıyla aynı zamana denk gelmesi, Can Ataklı’nın ve bazı darbe yanlısı monşerlerin bu yöndeki açıklamaları şüphesiz ciddiye alınmalıdır. Ancak Türkiye’de darbeye teşebbüs edenler karşılarında önce Türk milletini bulacaklarını biliyor. Diğer taraftan Türkiye’de darbe yapmak isteyen merkezlerin kendileri darbe sıkıntısı içinde. Ancak yine de istihbarat birimlerimiz teyakkuz halindedir şüphesiz.
Dursun Çiçek ise yaptığı skandal açıklamalarda, iktidarı yargılayacaklar arasında başsavcılar var, iddiasında bulunuyor, ancak, bu savcı ve başsavcıların isimlerini vermiyordu. Bunların neredeyse tamamının FETÖ’cü olduğu kesindi. Cezaevinden CHP tarafından çıkarılıp milletvekili yapılan Dursun Çiçek bu nedenle FETÖ ile el sıkışmış olabilir. Tabii ki CHP de aracı olmuş anlaşılan. Ancak anlaşılamayan husus, bu savcıların isimlerinin neden devlet tarafından öğrenilemediği hususudur.
Bu olayda açıklanması gereken üç önemli konu var. İlki, Başbuğ’un sağır sultanın bile duyduğu Kontrgerillayı (Ergenekon’u), hiç duymadım görmedim, diyerek bile bile inandırıcılıktan uzak bir yaklaşım sergilemesi. Genelkurmay’ın 03 Aralık 90 yılında gazeteciler ile yaptığı toplantıya işaret etmesi ise hayli manidardı. Daha önce defalarca yazdığım gibi ‘’03Aralık 1990’da Genelkurmay Harekat Dairesi Başkanı Korgeneral Doğan Beyazıt ile ÖHD Başkanı Tuğgeneral Kemal Yılmaz önce milletvekillerine ardından da basın mensuplarına yaptıkları açıklamalarda, NATO kıtalarının Türkiye’de varlık gösterdiğini kabul etmişlerdi.’’ Ancak uluslararası basın NATO ve Pentagon’un nasıl olup da Türkiye’deki katliam, darbe ve faili meçhullere doğrudan destek sunabildiğini sorgulamaya başlar başlamaz, Türkiye’deki askeri yönetim, Türk Gladyo’sunun deşifresine yönelik tüm araştırmaların önüne geçti. Meclis’te kontrgerilla gölge yapısını ya da ÖHD’yi incelemek için komisyon kurulması talebi reddedildi. İlker Başbuğ bu toplantıya işaret ederek Kontrgerilla’nın yeni versiyonu Ergenekon’un var olduğuna işaret ediyordu. Zira ÖHD Başkanı NATO kıtalarının Türkiye’de varlık gösterdiğini kabul etmişti. Bu durumda İlker Başbuğ’un, duymadım-görmedim, açıklaması İlker Başbuğ’un 1 numara mı olduğuna işaret ediyordu? Yoksa kendisinin örttüğü daha alt rütbede birisi mi vardı.
ABD Başkanı Biden 20 Ocak’ta başına bir hal gelmeden başkanlık koltuğuna oturursa nasıl olsa Avrupa veya Türk gladyo’larının teknolojik açıdan yeni harp taktik ve teknikleri ile karşılaşmamız büyük bir olasılıkla gerçekleşecek. Ben yine de Türk Gladyosunun eskisinden daha fazla milli davranacağına inanıyorum. İnşallah yanılmayız.