Ali Karahasanoğlu
Köşe Yazarı
Ali Karahasanoğlu
 

Sesi titredi, gözü doldu, zalimle kol kola girdiğini anlatmadı!

DEVA Partisi’nin dün 1. Olağan Kongresi vardı. AK Parti’de iken, bu tür konulara hiç girdiğini görmediğimiz DEVA’nın Genel Başkanı Ali Babacan, 28 Şubat dönemi ile ilgili bir hatırasını aktarmış.. Hatıra, Babacan’ın kızkardeşi ile ilgili.. Kızkardeşi, ODTÜ’de okuyor. Ve üç defa, okuldan uzaklaştırma cezası alıyor.   Sebeb? Babacan aktarıyor: “Başörtü taktığı için”. Belki diyeceksiniz ki, binlerce, milyonlarca insanın karşılaştığı sıradan bir 28 Şubat zulmü.. Babacan bunu niye önemli görmüş? Ve siz, bu zulmü aktaran Babacan’ın sözlerini, niye yazı konusu ettiniz?   Önce Babacan’ın ağrına giden yönü aktarayım.. Babacan, sesi titreyek, gözü hafiften dolarak.. Kongre katılımcılarının destek alkışları eşliğinde, biraz sessizliğe bürünerek.. Kendisini toparlayıp şöyle anlatıyor, 28 Şubat’ın vicdansız zulmünü: “Okuldan üç defa uzaklaştırma cezası aldı. Başındaki örtü yüzünden. Üstelik düzenledikleri tutanağa ‘ders araç ve gereçlere zarar vermek’ yazıldı. Hiç utanmadan yaptılar bunu.”   Evet.. Zulüm işte bu. Net ve kesin bir zulüm.. Başındaki örtü sebebi ile ODTÜ gibi yüksek puanla kazanılan bir üniversiteden, bir kız öğrenciyi uzaklaştırma cezasına muhatap ediyorsunuz.. Ve bu cezayı verirken, yiğitçe, dürüstçe, “Başındaki örtü sebebi ile tutulmuş tutanaktır” diyemiyorsunuz..   “Ders araç ve gereçlerine zarar verildiğinden” diyorsunuz.. Hainlik mi? Hainlik. Vicdansızlık mı? Vicdansızlık.. Namussuzluk mu? Namussuzluk.. Alçaklık mı? Alçaklık..   Puştluk mu? Puştluk.. Artık ne derseniz.. Veee. Ondan sonrasında pandoranın kutusu açılıyor.. Ali Babacan, aslında eski adeti olduğu üzere, bu konulara girecek birisi olmadığını..   Ama bugün bulunduğu siyasi konum gereği.. Rant devşirmek için, bu konuyu gündeme taşıdığını, bakın nasıl itiraf ediyor: “Üzerinden 20 yıl geçti şimdi bambaşka bir baskı dönemindeyiz. Adeta ezilenler iktidar gücü eline alınca değişti, başkalarını ezmeye başladı.” Aman Allah’ım. İnsanlar üç kuruşluk makamlar uğruna..   Hem de o makamlara, daha 30’lu yaşlarda iken. Altın tepsi içinde kendisine sunan insanlara düşmanlık ederek.. O koltuklara yeniden oturmak için.. Böyle mi gerçekleri çarpıtır? Böyle mi olayları tahrif eder?   Dünün mazlumları, şimdi zalim olmuşlar.. Haydi anlat o zaman. Kız kardeşine yapılan ahlaksızlığın benzerini, çık anlat. Kızkardeşinin yaşadığı vicdansızlığı, sadece o değil. On binlerce, yüz binlerce kız öğrenci yaşadı.   Haydi Babacan. Şimdi sen de çık, bugün yüz binlerce insanın uğradığı bir zulmü anlat. Hayır hayır. Yüz binlerce örneğe gerek yok. On binlerce.. Hatta on binlerceye de gerek yok.. Binlerce..   Onu da gösteremezsin.. Yüzlercesini de gösteremezsin.. Olsun olsun.. Bir cezaevinin, bir köşesindeki tekil olay.. Şikayet edildiğinde anında soruşturma açılan ve vicdansızlığın üzeri örtülmeyen bir şekilde üzerine gidilen bir devlet yapısı..   Bir sokakta, emniyet görevlisinin, vatandaşa yaptığı tekil bir hukuka aykırı olay. Dağın başında, bir güvenlik görevlisinin, iki-üç yılda belki bir tane ile sınırlı, vatandaşa hukuk dışı uygulaması.. Hepsinde de şikayet verildiğinde, sonuna kadar yapılan soruşturmalar.. Öyle, “başını örttüğü için sınıftan çıkar. Sonra da ‘ders araç-gereçlerine zarar verdi’ diye ahlaksızca tutanak tut” numaraları yok.. Bu numaralar, ODTÜ gibi bilim yuvası olması gereken bir çatı altında yaşanmıyor..   Yaşanılan zulmün, bir çırpıda on binlerce somut örneğini göstereceğiniz bir tablo yok.. Yaşadığınız zulmün sonuçlarını ortadan kaldırmak için gittiğiniz mahkemede, size gülerek “Ha öyle mi yapmışlar.. Hah hah hah” diye alay eden soytarı FETÖ’cü-Ergenekoncu-ulusalcı hakimlerle desteklenmesi bugün sözkonusu bile değil.. Ama.. Babacan diyor ki: “Ezilmenin ne demek olduğunu ezilen bilir. Ezilmenin ne olduğunu bilen başkasını ezmez. Üstelik bu kötü yönetim sonucunda ülkece fakirleştik.”   Haydi çık, Danıştay’ın aldığı bir kararla, Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bir kararla, Türkiye’de yüz binlerce öğrencinin öğrenim hakkının kısıtlandığını göster bana, Babacan. Katsayı zulmündeki gibi.. İdarenin aldığı bir kararla, yüz binlerce öğrencinin, hakkettiği üniversiteye gidememesi örneğindeki gibi, tek bir haksızlık göster bana.. Babacan, bunlarla ilgili elinde gösterebileceği bir veri olmadığı içindir ki, hemen oradan atlıyor, 80 yıllık hikayeye: “Memura, işçiye onurunu, gururunu aşağılayan sefalet ücretleri reva görülüyor. Şu açıklanan asgari ücreti görebiliyor musunuz?” Utanmazlığa bakın..   Ağlayarak anlattığı. Kendi kızkardeşinin başından geçen zulüm ile ilgili, sesi titreyerek, dakikalarca konuşamadığı bir zulmün üzerinden söze girişip.. Sonra.. O zulmü yapan vicdansızlardan hiç bahsetmeden.. O alçaklarla ilgili iki kelime etmeden..   O hainlerin, bugün kendisi ile kol kola girip, o zulmü sona erdiren Tayyip Erdoğan’ı devirmek istediğinden hiç bahsetmeden.. Birlikte yol yürüdüğü CHP’nin, 2000’deki ODTÜ’lü başörtülü kız öğrencilerin okuldan uzaklaştırılmalarının bir numaralı faili olduğunu bilmiyormuşcasına.. O CHP’li yasakçılarla sabah akşam görüşerek.. “Erdoğan’ı, nasıl devirebiliriz, gelin size taktik vereyim” diyen Babacan.. Hiç yüzü kızarmadan, dünkü konuşmasında şu sözleri sarf ediyor: “Utanmasalar bir kanun daha çıkarıp, siyasi partilere de bari kayyım atayalım da bitirelim şu muhalefeti diyecekler.”   Bre vicdansız.. Bre “CHP’nin koltuk değneği olma”yı, 30’lu yaşlarda oturduğu bakanlık koltuğu şerefinden sonra kendisine layık gören basiretsiz adam.. Senin 7 sülalenin oy verdiği partiye kayyım atamayı boşverin, 28 Şubat sürecinde kapatıvermişlerdi.. Şimdi destek verdiğin Demirtaş’ın tahliyeni isteyen AİHM de “Çok isabetli bir kapatma kararı” demişti.. Ne diyelim bu vicdansızlara? Bizim elimizin ayarı bazen kaçıyor, siz söyleyin okurlar, ne diyelim?
Ekleme Tarihi: 31 Aralık 2020 - Perşembe

Sesi titredi, gözü doldu, zalimle kol kola girdiğini anlatmadı!

DEVA Partisi’nin dün 1. Olağan Kongresi vardı.

AK Parti’de iken, bu tür konulara hiç girdiğini görmediğimiz DEVA’nın Genel Başkanı Ali Babacan, 28 Şubat dönemi ile ilgili bir hatırasını aktarmış..

Hatıra, Babacan’ın kızkardeşi ile ilgili..

Kızkardeşi, ODTÜ’de okuyor.

Ve üç defa, okuldan uzaklaştırma cezası alıyor.

 

Sebeb?

Babacan aktarıyor: “Başörtü taktığı için”.

Belki diyeceksiniz ki, binlerce, milyonlarca insanın karşılaştığı sıradan bir 28 Şubat zulmü..

Babacan bunu niye önemli görmüş?

Ve siz, bu zulmü aktaran Babacan’ın sözlerini, niye yazı konusu ettiniz?

 

Önce Babacan’ın ağrına giden yönü aktarayım..

Babacan, sesi titreyek, gözü hafiften dolarak..

Kongre katılımcılarının destek alkışları eşliğinde, biraz sessizliğe bürünerek..

Kendisini toparlayıp şöyle anlatıyor, 28 Şubat’ın vicdansız zulmünü:

“Okuldan üç defa uzaklaştırma cezası aldı. Başındaki örtü yüzünden. Üstelik düzenledikleri tutanağa ‘ders araç ve gereçlere zarar vermek’ yazıldı. Hiç utanmadan yaptılar bunu.”

 

Evet..

Zulüm işte bu.

Net ve kesin bir zulüm..

Başındaki örtü sebebi ile ODTÜ gibi yüksek puanla kazanılan bir üniversiteden, bir kız öğrenciyi uzaklaştırma cezasına muhatap ediyorsunuz..

Ve bu cezayı verirken, yiğitçe, dürüstçe, “Başındaki örtü sebebi ile tutulmuş tutanaktır” diyemiyorsunuz..

 

“Ders araç ve gereçlerine zarar verildiğinden” diyorsunuz..

Hainlik mi? Hainlik.

Vicdansızlık mı? Vicdansızlık..

Namussuzluk mu? Namussuzluk..

Alçaklık mı? Alçaklık..

 

Puştluk mu? Puştluk..

Artık ne derseniz..

Veee.

Ondan sonrasında pandoranın kutusu açılıyor..

Ali Babacan, aslında eski adeti olduğu üzere, bu konulara girecek birisi olmadığını..

 

Ama bugün bulunduğu siyasi konum gereği..

Rant devşirmek için, bu konuyu gündeme taşıdığını, bakın nasıl itiraf ediyor:

“Üzerinden 20 yıl geçti şimdi bambaşka bir baskı dönemindeyiz. Adeta ezilenler iktidar gücü eline alınca değişti, başkalarını ezmeye başladı.”

Aman Allah’ım.

İnsanlar üç kuruşluk makamlar uğruna..

 

Hem de o makamlara, daha 30’lu yaşlarda iken.

Altın tepsi içinde kendisine sunan insanlara düşmanlık ederek..

O koltuklara yeniden oturmak için..

Böyle mi gerçekleri çarpıtır?

Böyle mi olayları tahrif eder?

 

Dünün mazlumları, şimdi zalim olmuşlar..

Haydi anlat o zaman.

Kız kardeşine yapılan ahlaksızlığın benzerini, çık anlat.

Kızkardeşinin yaşadığı vicdansızlığı, sadece o değil.

On binlerce, yüz binlerce kız öğrenci yaşadı.

 

Haydi Babacan.

Şimdi sen de çık, bugün yüz binlerce insanın uğradığı bir zulmü anlat.

Hayır hayır. Yüz binlerce örneğe gerek yok.

On binlerce.. Hatta on binlerceye de gerek yok..

Binlerce..

 

Onu da gösteremezsin..

Yüzlercesini de gösteremezsin..

Olsun olsun..

Bir cezaevinin, bir köşesindeki tekil olay..

Şikayet edildiğinde anında soruşturma açılan ve vicdansızlığın üzeri örtülmeyen bir şekilde üzerine gidilen bir devlet yapısı..

 

Bir sokakta, emniyet görevlisinin, vatandaşa yaptığı tekil bir hukuka aykırı olay.

Dağın başında, bir güvenlik görevlisinin, iki-üç yılda belki bir tane ile sınırlı, vatandaşa hukuk dışı uygulaması..

Hepsinde de şikayet verildiğinde, sonuna kadar yapılan soruşturmalar..

Öyle, “başını örttüğü için sınıftan çıkar. Sonra da ‘ders araç-gereçlerine zarar verdi’ diye ahlaksızca tutanak tut” numaraları yok..

Bu numaralar, ODTÜ gibi bilim yuvası olması gereken bir çatı altında yaşanmıyor..

 

Yaşanılan zulmün, bir çırpıda on binlerce somut örneğini göstereceğiniz bir tablo yok..

Yaşadığınız zulmün sonuçlarını ortadan kaldırmak için gittiğiniz mahkemede, size gülerek “Ha öyle mi yapmışlar.. Hah hah hah” diye alay eden soytarı FETÖ’cü-Ergenekoncu-ulusalcı hakimlerle desteklenmesi bugün sözkonusu bile değil..

Ama..

Babacan diyor ki:

“Ezilmenin ne demek olduğunu ezilen bilir. Ezilmenin ne olduğunu bilen başkasını ezmez. Üstelik bu kötü yönetim sonucunda ülkece fakirleştik.”

 

Haydi çık, Danıştay’ın aldığı bir kararla, Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bir kararla, Türkiye’de yüz binlerce öğrencinin öğrenim hakkının kısıtlandığını göster bana, Babacan.

Katsayı zulmündeki gibi.. İdarenin aldığı bir kararla, yüz binlerce öğrencinin, hakkettiği üniversiteye gidememesi örneğindeki gibi, tek bir haksızlık göster bana..

Babacan, bunlarla ilgili elinde gösterebileceği bir veri olmadığı içindir ki, hemen oradan atlıyor, 80 yıllık hikayeye:

“Memura, işçiye onurunu, gururunu aşağılayan sefalet ücretleri reva görülüyor. Şu açıklanan asgari ücreti görebiliyor musunuz?”

Utanmazlığa bakın..

 

Ağlayarak anlattığı.

Kendi kızkardeşinin başından geçen zulüm ile ilgili, sesi titreyerek, dakikalarca konuşamadığı bir zulmün üzerinden söze girişip..

Sonra..

O zulmü yapan vicdansızlardan hiç bahsetmeden..

O alçaklarla ilgili iki kelime etmeden..

 

O hainlerin, bugün kendisi ile kol kola girip, o zulmü sona erdiren Tayyip Erdoğan’ı devirmek istediğinden hiç bahsetmeden..

Birlikte yol yürüdüğü CHP’nin, 2000’deki ODTÜ’lü başörtülü kız öğrencilerin okuldan uzaklaştırılmalarının bir numaralı faili olduğunu bilmiyormuşcasına..

O CHP’li yasakçılarla sabah akşam görüşerek..

“Erdoğan’ı, nasıl devirebiliriz, gelin size taktik vereyim” diyen Babacan..

Hiç yüzü kızarmadan, dünkü konuşmasında şu sözleri sarf ediyor: “Utanmasalar bir kanun daha çıkarıp, siyasi partilere de bari kayyım atayalım da bitirelim şu muhalefeti diyecekler.”

 

Bre vicdansız.. Bre “CHP’nin koltuk değneği olma”yı, 30’lu yaşlarda oturduğu bakanlık koltuğu şerefinden sonra kendisine layık gören basiretsiz adam..

Senin 7 sülalenin oy verdiği partiye kayyım atamayı boşverin, 28 Şubat sürecinde kapatıvermişlerdi..

Şimdi destek verdiğin Demirtaş’ın tahliyeni isteyen AİHM de “Çok isabetli bir kapatma kararı” demişti..

Ne diyelim bu vicdansızlara?

Bizim elimizin ayarı bazen kaçıyor, siz söyleyin okurlar, ne diyelim?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kizilcahamamhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.