Mehmet Akif Ersoy (Şiir'leri)
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehrene ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal;
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.
Garb'ın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
''Medeniyet!'' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri ''toprak!'' diyerek geçme,tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsan da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden İlahi şudur ancak emeli:
Değmesin ma'bedimin göğsüne na-mahrem eli;
Bu ezanlar -- ki şehadetleri dinin temeli --
Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder-varsa-taşım;
Her cerihamda, İlahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım!
O zaman yükselerek Ars´a deger, belki basim
Dalgalanan sen de safaklar gibi ey sanli hilal!
Olsun artik dökülen kanlarimin hepsi helal.
Ebediyyen sana yok, irkima yok izmihilal.
Hakkidir, hür yasamis bayragimin hürriyet,
Hakkidir, Hakk´a tapan milletimin istiklal.
Mehmet Akif Ersoy
CANAKKALE SEHİDLERİNE
Suheda gövdesi, bir baksana daglar taslar...
O, ruku olmasa, dünyada egilmez baslar,
Vurulmus temiz alnindan uzanmis yatiyor;
Bir hilal ugruna ya Rab, ne günesler batiyor!
Ey, bu topraklar icin topraga düsmüs, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alni deger.
Ne büyüksün ki kanin kurtariyor Tevhid'i...
Bedr'in aslanlari ancak, bu kadar sanli idi...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsin?
"gömelim gel seni tarihe!" desem, sigmazsin.
Herc u merc ettigin edvara ya yetmez o kitab...
seni ancak ebediyyetler eder istiab.
"Bu, tasindir" diyerek Kabe'yi diksem basina;
Ruhumun vahyini duysam da gecirsem tasina;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namiyle,
Kanayan lahdine ceksem bütün ecramiyle;
Mor bulutlarla acik türbene catsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya'yi uzatsam oradan;
Sen bu avizenin altinda, bürünmüs kanina,
Uzanirken gece mehtabi getirsem yanina,
Türbedarin gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen magribi, aksamlari sarsam yarana...
Yine bir sey yapabildim diyemem hatirana.
Sen ki, son ehl-i salibin kirarak savletini,
Sarkin en sevgili sultani Salahaddin'i,
Kilic Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki islami kusatmis, doguyorken husran,
O demir cemberi gögsünde kirip parcaladin;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrami adin;
Sen ki; a'sara gömülsen tasacaksin... Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey sehid oglu sehid, isteme benden makber,
Sana agusunu acmis duruyor Peygamber.
Mehmet Akif ERSOY
HÜSRAN
Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı,
İslâmı uyandırmak için haykıracaktım.
Gür hisli, gür imanlı beyinler, coşar ancak,
Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım?
Haykır! Kime, lâkin? Hani sâhipleri yurdun?
Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım;
Feryâdımı artık boğarak, na'şını, tuttum,
Bin parça edip şi'rime gömdüm de bıraktım.
Seller gibi vâdîyi enînim saracakken,
Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.
Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz;
İnler "Safahât"ımdaki husran bile sessiz!
Mehmet Akif Ersoy
MAHALLE KAHVESİ
Çamurlu bir kapı, üstünde bir değirmi delik;
Önünde tahta mı, toprak mı? sorma, pis bir eşik.
Şu gördüğün yer için her ne söylesen câiz;
Ahırla farkı: O yemliklidir, bu yemliksiz!
Zemini yüz sene evvel döşenme malta imiş...
"İmiş"le söylüyorum, çünkü anlamak uzun iş.
O bir karış kirin altında hangi maden var?
Tavan açık kuka renginde; sağlı sollu dıvar,
Maun cilâsına batmış tütünlü nargileden;
Duman ocak gibi çıkmakta çünkü her lüleden.
Dikilmiş ortaya boynundan üstü az koyu al.
Vücudu kapkara, leylek bacaklı bir mangal.
Kenarda, peykelerin alt başında bir kirli
Tomar sürükleniyor, bir yatak ki besbelli:
Çekilmiş üstüne yağmurluğumsu bir pırtı,
Zavallının güveden hep liyme liyme sırtı.
Kurur bir örtünün üstünde yağlı bir mendil:
Ki "ben tependen inersem" diyen hasır zembil
Onun hizasına gelmez mi? Bir döner şöyle;
Sicimle kulpuna ilmikli çifte mestiyle!
Duvarda eski ocaklar kadar geniş bir oyuk,
İçinde camlı dolap var ya, raflarında ne yok!
Birinci katta sülük beslenen büyük kavanoz;
Onun yanında kan almak için beş on boynuz.
İkinci katta bütün kerpetenler, usturalar...
Demek ki kahveci hem diş tabibi, hem perukâr,
İnanmadınsa değildir tereddüdün sırası;
Uzun lâkırdıya hâcet ne? İşte mosturası:
Çekerken etli kemiklerle ayrılıp çeneden,
Sonunda bir ipe, boy boy, onar onar dizilen
Şu kazma dişleri sen mahya belledinse, değil;
Birer mezâra işaret düşün ki her kandil!
.......................................................................
Seyirciler mütefekkir, güzide bir tabaka;
Düşünmelerdeki şiveyse büsbütün başka:
Kiminde el, filân asla karışmıyorken işe,
Kiminde durmadan işler benân-ı endîşe!
Al işte: "Beyne burundan gerek" demiş de "hulûl"
Tahharriyat-i amîkayla muttasıl meşgul!
Mühendis olmalı mutlak şu ak sakallı adam!
Zemine, daire şeklinde yaydı bir balgam:
Abanmış olduğu bir yumru yumru değnekle,
Mümâslar çizerek soktu belki yüz şekle!
Mehmet Akif Ersoy
Ayrılık Hissi Nasıl Girdi Sizin Beyninize?
Müslümanlık sizi gayet sıkı, gayet sağlam,
Bağlamak lazım iken, anlamadım, anlıyamam,
Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize?
Fikr-i kavmıyyeti şeytan mı sokan zihninize?
Birbirinden muteferrik bu kadar akvamı,
Aynı milliyetin altında tutan islam'ı,
Temelinden yıkacak zelzele, kavmiyettir.
Bunu bir lahza unutmak ebedi haybettir...
Arnavutlukla, Araplıkla bu millet yürümez..
Son siyasetse bu! Hiç böyle siyaset yürümez!
Sizi bir aile efradı yaratmış Yaradan;
Kaldırın ayrılık esbabını artık aradan.
Siz bu davada iken yoksa, iyazen-billah,
Ecnebiler olacak sahibi mülkün nagah.
Diye dursun atalar: 'Kal'a içinden alınır.'
Yok ki hiç bir kişiden... Millet-i merhume sağır!
Bir değil mahvedilen devlet-i islamiyye...
Girdiler aynı siyasetle bütün makbereye.
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukca yürekler, onu top sindiremez.
Bırakın eski hükümetleri meydandakiler
Yetişir, şöyle bakıp ibret alan varsa eğer.
işte Fas, işte Tunus, işte Cezayir, gitti!
işte Irak'ı da taksim ediyorlar şimdi.
Mehmet Akif Ersoy
30 Muharrem 1331
27 Kanunuevvel 1328
1913
CENK MARŞI
Ey sürüden arkaya kalmış yiğit
arkadaşın gitti haydi sen de git
bak ne diyor ceddi şehidin işit
haydi git evladım uğurlar ola
haydi git evladım açıktır yolun
zalimlere karşı bükülmez kolun
bayrağı çek ön safa geçmiş bulun
uğurun açık olsun uğurlar ola.
eşele bir yerleri örten karı
ot değil onlar dedenin saçları
dinle şehit sesleridir rüzgarı
haydi git evladım uğurlar ola
haydi git evladım açıktır yolun
zalimlere karşı bükülmez kolun
bayrağı çek on safa geçmiş bulun
uğurun açık olsun uğurlar ola
haydi levent asker uğurlar ola
yerleri yırtan sel olup taşmalı
dağ demeyip taş demeyip aşmalı
sende ki coşkunluğa er şaşmalı
kahraman askerim uğurlar ola
haydi git evladım açıktır yolun
zalimlere karşı bükülmez kolun
bayrağı çek ön safa geçmiş bulun
haydi levent asker uğurlar ola
haydi git evladım uğurlar ola.
Mehmet Akif Ersoy
HÜSRAN
Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı,
İslam'ı uyandırmak için haykıracaktım.
Gür hisli, gür imanlı beyinler coşar ancak,
Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım!
Haykır! 'Kime, lakin? Hani sahibleri yurdun?
Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım;
Feryatımı artık boğarak, naş'ımı tuttum,
Bin parça edip şi'rime gömdüm de bıraktım.
Seller gibi vadiyi eninim saracakken,
Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.
Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz;
İnler 'Safahat'ımdaki Hüsran bile sessiz!
Mehmet Akif Ersoy