Maden mühendisleri ile beraber....

 

Güz mevsiminin son demlerini yaşamakta olmamıza rağmen, çevremiz doğal yapı olarak hala cazibesini koruyor. Hangi köşesine giderseniz gidin, sizi celbeden birkaç şeyi muhakkak bulabilmemiz mümkün oluyor. Bitki örtüsündeki canlı ve ölen kesimlerin yan yana bulunması bile gören gözler için ilginç mesaj ve ilham kaynakları oluşturabiliyor. Yeter ki görülmek istensin...

 

Bir yaprağın düşmesini gözlemek ve takip edebilmek bile insanı alıp gidiyor bir köşelere, tefekkür ırmağında soğuğa aldırmadan kulaç atmanın hazzını tarif etmem imkansız. Yaşamak gerek.

 

Elimde fotoğraf makinesı ile dakikalarca bir kavağın altında bekledim. Düşen bir sarı yaprağı tesbit edebileyim diye. Ama mümkün mü? Bir bakmışsın düşüyor, makineyı kaldırmak istersen bir de bakmışsın hop yerde. Yetiş yetişebilirsen.

Böyle böyle vaktin nasıl geçtiğini anlamak da kolay değil.

 

Böyle derken farkında olmadan hemen hemen konunun yarısına gelmişim.

Bu ne iş ağaç altında düşen yaprak beklemek, hayırdır? 

 

Neredeyim ?

Akdoğan köyünden Taşlıca’ ya ayrılan yolun başı. Hemen orada bir derecik var. Yanında da kavak ağaçları. 24 Kasım 2007 Cumartesi günü saat sabah 08:40 gibi ağaçların altında gezinirken gözüme ilişen kavak yaprakları beni resmen tahrik etti.

 

Niye buradayım?

Bu gün Ankara’dan maden mühendisleri gelecek. (Nasıl bağlantı oldu?) Onlarla burada buluşup bizim önce köyde Ayran Taşı, Gelin Kayası, Oruç Gazi türbelerini ziyaret edeceğiz.

Onları bekliyorum.

 

TMMOB Ankara Maden mühendisleri odasının geçtiğimiz hafta düzenlediği seminere ilçemiz belediye başkanı sayın Adem Özbekler’ in de davet edilmiş olması sebebiyle Kızılcahamam’ ın seçilmiş  olduğunu anlıyoruz.

 

Saat 09.10 gibi geldiler ki, kaptan bizim emektar Mehmet Bütün. Otobüse binip hayırlı sabahlar ve  selam faslından sonra yola devam ettik. Normalde bu erken saatte pek ortalıkta kimse yok. Öyle ya hangi devirdeyiz. Tarım işlerinin hemen hemen bittiği kırsal kesimde ailelerin dışarı çıkması oldukça geç saatlere sarkmaya başlamış olmalı.

 

Tüten bacalardan içinde hayat olduğu anlaşılan bir takım evlerde insanlar ne yapar diye bir soru dolaştı aramızda?

Karşılığı da oldukça ilginç oldu:

-Herhalde şu anda TV karşısında kadın programı seyrediyorlardır!

Oldu mu?

Niye olmasın. Bu gün hangi köy evine giderseniz gidin, büyük ölçüde bu tür dedikodu programlarının seyredildiğine şahit olursunuz.

 

Akdoğan’dan sonra yolu hem tanışma hem bu tür sohbetle çabucak geçirdikten sonra birkaç bacası tüten bizim köye geldik.

Otobüsün dönme imkanı olmadığı için bu sefer Kırmızı Ebe’ yi ziyaret edemeden Ayran Taşı’ndan başladık.

Buradaki kitabede anlatılan ve Kırmızı Ebe ile Alaaddin Keykubat arasındaki diyalogu anlatan olay her zaman beni çok heyecanlandırmıştır. Bir Selçuklu sulatanının köyüme gelip ortada konaklaması, gördüğü ikram ve yaşadığı olağanüstü durum karşısında bütün araziyi Oruç Gazi’ye vakıf olarak bağışlaması az şey değildir.

Kırmızı Ebe’nin ayranını bir ordu ile paylaşması da sıradan bir olay değildir. Grup başkanı beyefendinin belirttiği gibi biz bu yönleri hep ihmal ediyoruz. Bu günkü insanımızın en önemli eksikliklerinden biri de, paylaşmadaki zafiyeti. Bu özellik, geçmişten ders alınacak çok önemli hasletlerden biri.

 

Gelin Kaya ve Oruç Gazi ziyaretlerinden sonra, her zaman ki gibi Oruç Gazi türbesi önünde bekleyen ve dağdan topladığı kuş burnu ile kekiği satmak isteyen Yunus’ dan alışveriş faslı başladı.

Ama nasıl alışveriş.

 

Bizim Yunus bir para delisi ki, sormayın.

İnce ve daha kaba şekilde öğütülmüş kekik, ayrı poşetler içinde. Bunları tartmak için ufak bir el terazisi ve ufak buzdolabı poşetleri. Hepsi bir çuvalın içinde  Hiç şaşırmadan elini atınca her istediğini bulmadaki maharetine hayran oldum.

Kuşburnu meyveleri de ayrı bir yerde. Birer kiloluk paketler halinde poşetlenmiş halde evinin önünde bir çalının arkasında.

 

Fakat bir sorun var...

Bizim Yunus tam bir panik atak. Sinir küpü.

Misafirlerin kendi istediği gibi davranmasını istiyor ve onları sık sık “anlamıyorsunuz!” diye ikaz ediyor. Herkes ince öğütülmüş kekten almaya kalkınca ona da kızıyor. Kalın öğütülmüş olanı işaret ederek:

-Şundan niye almıyorsunuz, bak sonra karışmam. Aldığınız ince, sonra kötü mötü filan diye şikayet ederseniz karışmam diye uyarıyor, ama kızarak.

Kimin para verip kimin vermediğine de aşırı dikkat ediyor ve asla unutmuyor. Bizim Yunus çok uyanık.

 

Alışverişten sonra otobüse yönelirken Yunus bir tepki daha veriyor:

-Bana kuşburnu getirttiniz de hepiniz niçin almadınız !!!???

Buyurun bakalım. Herkes alışveriş yapmak zorunda

-Yunus, bir daha ki sefere deyip vedalaşıyoruz ve Alicin vadisine gitmek üzere yola çıkıyoruz.

 

Yakakaya yolundan vadiye dönülen yerdeki levhayı kim neden kaldırmış anlayamadım. Çok büyük bir eksiklik. Nitekim bizim arkamızdan özel arabaları ile gelen grup başkanı Kuşçuören köyüne kadar gitmek zorunda kalmış Oradan yolu sorup dönmüşler. Çok önemli bir eksiklik. Derhal düzeltilmesi gerekiyor. Çünkü Ali Cin vadisi hava iyi olduğu sürece her mevsim ziyaret edilen bir mekan.

 

Otobüsümüz büyük olduğu için, dönebileceği yer konusunda kuşkum vardı ama şükür zor da olsa dönebildi. Her zaman olduğu gibi, bu ilginç yapının yanına gitmek isteyenler oldu. Ama yolun yarısına geldiklerinde yorgunluktan oturdular ve geri dönmek zorunda kaldılar.

 

Biz bir arkadaş ile daha yakından görüp fotoğraf çekebilmek için manastırın karşısındaki tepeye çıkmaya çalıştık. Çıkış inişten daha kolay oldu. Keşke oraya da bir çıkış yolu yapılabilse ne kadar iyi olur.

Hatta vadi tabanına bir tesis, bir WC, yağmurda çamur olan yolun iyileştirilmesi ve manastırın gece ışıklandırılması. İnanın buraya oldukça fazla ziyaretçi çekecektir.

 

Bu eksiklere rağmen cazip doğası ile epey beğeni toplayan vadiden acıkan midelerle bir an önce Kızılcahamam’a geri dönmemiz gerekiyordu.

Bu vesile ile Ankara Konak’ı ilk defa görmemiz mümkün oldu ve oldukça memnun ayrıldık. İç ve dış yapım tarzı ile otantik bir hava verilen konak, servis ve kalite ile de tatmin edici bir kimlikte. Garnitürleri, ana yemeği kuzu çevirme, nefis kabak tatlısı, demli çayları, dinlendirici müziği ile bu mekan insanı oldukça rahatlatan bir mekan olmuş.

Bu vesile ile Ankara Konak’ın müsteciri başta olmak üzere misafirleri ağırlamakta emeği geçen bütün görevlilerine teşekkür ediyorum.

 

Yemeğe ilçe kaymakamımız sayın Bilal Çelik ve belediye başkanımız sayın Adem Özbekler’ in katılması da ayrı bir hava katmıştı. İktidar partisi Ak Parti’nin çalışma toplantısı için ilçemiz Asya Termal tesislerinde bulunmuş olmasından dolayı, yoğun programlarına rağmen bize vakit ayırabilmeleri onur verici olarak değerlendirildi.

 

Kuzu çevirmeyi misafirlerimiz çok beğendiler. Belki biraz da fazla kaçırmış olmanın verdiği doygunluktan dolayı; “ Keşke Alicin vadisini şimdi gezseydik” diyenler çıktı.

Eee, haksız da değiller hani...

 

Programda ilçe de serbest alışveriş yapma imkanı da var.  Belediye yerel ürünler merkezinden sonra uğradığımız Pazar yerindeki  yerel köy ürünleri sergileri epey beğeni topladı. Bazlaması, Kül çöreği, köy yumurtası, bağ yaprağı ve oğlak eti derken, misafirlerimiz; ürünlerimizden epey tatma imkanı bulabilecekler.

 

Şimdi sırada Güvem bölgesi var. Seyhamamı’ nı ziyaret edeceğiz. Ölü bir sezon olmasına rağmen, orasının da ilginç olabileceğine inanıyorum.

Nitekim öyle de oldu.

 

Yer altından kendi cazibesi ile çıkan suyun meydana getirdiği küçük havuz, suyun ılıklığı, tipik Karadeniz bölgesi anlayışı ile yapılmış evleri, oldukça eski camisi ile Seyhamamı, ilçemizin önemli turizm merkezlerinden.

 

Misafirlerimiz çoğunlukla maden mühendisi ve MTA genel müdürlüğü personeli olduklarından suyun debisi, sıcaklığı ve atık suyun nasıl değerlendirildiği ile ilgilendiler. 20 lt/ sn olan suyun, hamamdan çıktıktan sonra boşa akıp gitmesi çok olumsuz değerlendirildi. Sıcaklığı yetersiz olduğu için (43 C) bu su ile en azından seracılık yapılamaz mıydı?

Orada konuştuğumuz yetkililerin cevabı “hayır” oldu. Geçmiş senelerde seracılık yapmaya çalışanlar olmuş ama sonuç alınamamış Çünkü sıcaklığı yeterli değilmiş.

Buna rağmen bu suyun boşa akıp gitmesi insanı üzüyor.

 

Bu duygularla Seyhamamı gezimizin sonunda ilçeye geri döndük. Hava kararmak üzereydi. Kaplıca programı gereği, bayanları ve erkekleri ayrı ayrı kaplıcaya yönlendirdik. Özellikle baylar epey rağbet gösterdiler. Fakat özellikle kaplıca civarında oturup dinlenebilecek, çay içilebilecek bir mekanın eksikliği, umumi WC sayısının yetersizliği sayılabilecek eleştiriler arasında hafızamızda kalacak. Bunların giderilmesi gerekiyor.

 

Hem ilçeye turist gelsin istiyoruz, hem de onların tabii ihtiyaçlarını giderebilecekleri imkanları hazırlamıyoruz. Bu çelişkinin süratle ortadan kaldırılması gerekiyor.

 

Bu tür geziler, gezenler olduğu kadar bizim için de çok olumlu geçiyor. Yeni insanlarla tanışmak onlarla kaynaşmak, yeni dostluklar kurmak ve onların ilçemiz hakkındaki önemli eleştirilerini dinlemek ilçemiz için çok önemli bir kazanım ve tecrübe olsa gerek. Bunları iyi değerlendirmek gerekiyor. İlçemize gelip olumlu intibalarla ayrılan misafirler bizim için gönüllü bir turizm elçisi oluyorlar. Bu da çok önemli bir fırsat. Halk ve yöneticiler olarak bunun idraki içinde olursak çok kazanç sağlayacağız.

 

Ben de bu gezi vesilesi ile tanıştığım bu değerli insanlarla güzel anlar yaşadım. İlçemin farklı güzelliklerini onlara dilim döndüğünce tanıtmaya çalıştım. Onların da bundan memnun olmaları benim için en önemli nimet ve ücret olacak.

Her zaman olduğu gibi, belirtilen eksiklerden ben asla komplekse girmedim. Kimsenin de girmemesi gerek. Eksikleri giderirsek kazanan biz olacağız.

 

Bu vesile ile TMMOB Ankara Maden mühendisleri odası üyelerine, ilçemizi tercih ettikleri için samimi teşekkürlerimi sunar, daha güzel günlerde buluşma ümidi ile sağlık ve başarı dolu günler dilerim.

 

Meker51@hotmail.com