28 Şubatta Kızılcahamam'da neler oldu

Kızılcahamam (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 01.01.1970 - 00:00, Güncelleme: 01.01.1970 - 00:00 3664+ kez okundu.
 

28 Şubatta Kızılcahamam'da neler oldu

Türkiye’de post-modern darbe olarak adlandırılan 28 Şubat, darbelerin de sonuncusuydu. Diğer darbeler yargıya intikal etmişken, yakın zamana kadar 28 Şubata dokunulmadı.

Türkiye’de post-modern darbe olarak adlandırılan 28 Şubat, darbelerin de sonuncusuydu. Diğer darbeler yargıya intikal etmişken, yakın zamana kadar 28 Şubata dokunulmadı. Yargının gecikmesi ise kamuoyunda, 28 Şubat dosyası kapanıyor mu, dokunulmayacak mı, teğet mi geçecek gibi söylentilere neden oluyordu. Nihayet ona da sıra geldi. Birkaç ay önce baş aktörleri yargı önüne çıkarılıp sanık sandalyesine oturtuldu. Bundan sonraki süreç devam edecek. Dolayısıyla 28 Şubatın bu  yıl dönümünde medyada daha geniş yer bulacağını kestirmek zor değil. Ancak; yazılıp çizilip, söylenecekler, genellikle tepede olup bitenleri anlatacak. Oysa 28 Şubat süreci yalnızca bürokrasi, medya ve siyasetin tepesinde olup biten olaylardan ibaret değildi. Her yerleşim biriminde olduğu gibi Kızılcahamam’da da pek çok yansımaları oldu. Tarihe not düşmek adına bunlardan biraz bahsedelim istedik.                         1996 yılı sonlarına doğru kamuoyu oluşturmaya yönelik olarak medya aracılığıyla yavaş yavaş  topluma lanse edilmeye başlanan “irtica tehlikesi” ile ilgili yayınların dozajı giderek artırılmış ve 1997 yılının ilk aylarına gelindiğinde zirveye ulaşmıştı. Artık Türkiye’nin en önemli gündemi “irtica tehdidi” olmuştu. Nihayet 28 Şubat 1997 tarihinde irtica ile mücadele gündemiyle toplanan MGK’nin aldığı kararlarla konu resmiyet ve ciddiyet kazanmış oldu.                        Türkiye tam anlamıyla bir korku tüneline sokuldu. Her yerleşim biriminde olduğu gibi Kızılcahamam’da da pek çok olağanüstülükler yaşanmaya başladı. Önce, tüm dindar kesim hedefmiş gibi bir algı oluşturuldu / oluştu. Çoğunluğu dindar olan halk, inandığı dini değerleri yaşamaktan tedirginlik duymaya başladı. Pek çok insanımız, gelecek endişesiyle din eğitimi alan çocuklarının bu eğitimlerini yarıda bıraktırdı. Dolayısıyla başta İmam – Hatip Lisesi olmak üzere  Kuran kurslarının öğrenci sayıları % 80 civarında azaldı. Yine pek çok kişi özellikle kamu görevi yapan yakınlarının zarar görmemesi için dindarlık olarak algılanabilecek davranışlarını kamufle etme gayreti içerisine girdi.             Sürecin esas rüzgarı ise kamuda esti. Milli manevi değerlere yakınlığıyla bilinen dönemin İlçe Kaymakamı Vasip Şahin başka bir yere vali yardımcısı olarak atandı. Yerine gelen Kaymakam Mehmet Özmen ise tam anlamıyla bir irtica avı başlattı. İlk işi, güya toplum yararına faaliyet gösteren bir derneği canlandırmak oldu. Bu dernek çatısı altındaki memurların bir kısmından istihbarat ağı kurdu. Bunları, çalıştıkları kurumların diğer personellerini izlemek ve haklarında bilgi toplamak üzere organize etti. Özellikle kurumların dindar amirleri ve yöneticileri başta olmak üzere tüm dindar memurlar sıkı bir takibe alındı. Sonrasında ise pek çok unutulmaz olay yaşanmaya başladı. Bunlardan çok çarpıcı olanlarını hatırlamaya çalışırsak;              1. Kaymakamın yanına aldığı jandarma yetkilileriyle beraber üç – beş günde bir akşam dindar memurların evlerine yaptığı baskınlar ilçenin en önemli gündemi olmuştu. Birkaç dindar memurun arkadaşlık ilişkileri çerçevesinde, içlerinden birisinin evinde çay sohbeti amacıyla bir araya geldikleri akşamlarda Kaymakam anında istihbarat alıyor ve  evleri basıyordu. Bu baskınların neticesinde oradaki memurları “irticai toplantı” yaptıkları gerekçesiyle mahkemelere sevk ediyordu. Bunların bir kısmı yerel mahkemede, bir kısmı ise yargılandıkları DGM’de berat ettiler. Dindar memurlar evlerine birden fazla misafir almaktan korkar oldular.             2. Bu baskınlarda bazen en komik mizah fıkralarına bile taş çıkartacak manzaralar da yaşanıyordu. Örneğin; bir akşam yine yanına aldığı jandarmadan bir yetkiliyle beraber,  hafiyeleri tarafından sağlanan istihbarata dayanarak irtica avına çıkan kaymakam; çay sohbeti yaparlarken bir taraftan da nostalji olsun diye gramofonda çalan şarkıları dinlemekte olan esnaf - memur karışımı bir grubun bulunduğu bir mekanı bastı. Ne yaptıklarını sordu. Toplumda hazır cevaplılığıyla  ve nüktedanlığıyla tanınan bir esnafın; “Kaymakam Bey, gördüğünüz gibi yüz sene öncesine ait bir aletten müzik dinleyerek irtica yapıyoruz.” diye cevap vermesi kahkahalara neden oldu. Umduğunu bulamayan, aldığı cevaba ve atılan kahkahalara da epeyce bozulan Kaymakam, dönüp gitti.             3. Özellikle kamuda dindar bilinen yöneticilerin sürekli açıklarını arıyordu. Bazen de komplo kurduğu bile sanılıyordu. Örneğin; bir sabah mesaisinin yeni başladığı dakikalarda adeta baskın gibi bir şekilde denetime geldiği bir kuruma ait gönderdeki bayrağın bir köşesinin hafifçe sökük olduğunu tespit etti. Oysa bir gün önce sağlam olan bayrağın bir gecede köşesinin sökülmesi ve sabahın ilk saatlerinde kaymakamın o kuruma gelmesi ve de gelir gelmez hemen bayrağın söküğünü tespit edivermesi pek olacak şey değildi. Hiç gecikmeden adliyeye koşan kaymakam, dindarlığıyla bilinen ve de vatan, millet, bayrak sevgisinden kimsenin şüphe etmediği kurum amirini “bayrağa muhalefet kanunundan” mahkemeye verdi. Ancak mahkeme beratla sonuçlandığından kaymakamın hevesi kursağında kaldı.             4. Kaymakamın irtica avı tutkusu başka tiraji komik olayların yaşanmasına da neden oluyordu. Örneğin; Kaymakam, belediye güreş antrenörü Bekir Hoca’nın başına taktığı yeşil bereye takmıştı. Renginden dolayı, irticai bir eylem olduğu iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulundu. Savcılık şikayeti yerinde görmedi ve takipsizlik kararı verdi. Olayın ilçede duyulması üzerine “ne olur, ne olmaz endişesiyle” korkuya kapılan pek çok kişi yeşil olan ne varsa hepsinden uzak durmayı yeğler oldular. Bekir Hoca ise tam tersine bu olaydan sonra  kaymakama inat, biraz daha koyu yeşil bere takmaya başladı.             5. İrtica avına çıkan yalnızca kaymakam değildi. Bazı amir ve memurlar da; kimisi içinden gelerek, kimisi de kaymakama yaranmak için bu işin peşine düşmüşlerdi. Örneğin; bir kurum yöneticisi biraz dindarsa, o kurumda çalışan ve kaymakamla iş birliği halinde olan bir personel yalnızca yöneticiyi izlemekle kalmıyor, aynı zamanda yönetici aleyhine irtica söylentileri çıkarmaya çalışıyordu. Özellikle bazı okullarda bunun pek çok örneği yaşandı.  Bir okulun bir sınıfında, bir öğretmenin dinle ilgili bir iki kelime söz sarf etmesi hemen Milli Eğitim Müdürlüğüne veya Kaymakama ispiyonlanıyordu. Hele başörtüsü takanlar?  Okulda değil, okulun mücavir alanında da değil, özel hayatlarında dahi başörtüsü taksalar, ispiyonlanıp fişleniyorlardı. Din eğitimi veren okullardan mezun memurların ise fişlenmeleri için başkaca bir eylemlerine gerek yoktu. Yaşanan şu örnek olay  bunun açık ispatı olmuştu: Dönemin İlçe Milli Eğitim Müdürünün hizmetlisine,  o günkü iktidar partisi DSP ilçe başkanını kastederek, “Götür bunu başkana ver.” dediği kapalı zarfı, talimatı yanlış anlayan hizmetlinin getirip Belediye Başkanına (Salih Öztürk'e) vermesi perde arkasındaki kirli  tezgahın ifşası olmuştu. Çünkü bu normal bir zarf değildi. Zarfın içinden çıkan bir irtica fişleme listesiydi. Liste başlığı (İlçe Milli Eğitim Müdürünün doğru dürüst yazamaması nedeniyle) “Kızılcahamam Milli Eğitimde İrticalen Görev Yapanlar” olarak yazılmıştı. Oysa doğrusunu yazmayı becerebilmiş olsaydı, “Kızılcahamam Milli Eğitimde İrticacı olarak Görev Yapanlar” şeklinde olurdu. Listede on altı – on yedi isim yer almıştı. İsimlerin karşılarına ise, “İlahiyat Mezunu, İmam Hatip Mezunu, Başörtüsü Takıyor” şeklinde kısa ifadelerle irticacı olma gerekçeleri belirtilmişti. Bu belgeyi  Salih Öztürk başkandan istedik kendiside vermeyi çok istedi fakat Kızılcahamam'da olmadığı için yayınlayamadık ilerki zamanlarda yayınlamayı umuyoruz, 28 Şubatlar bir daha olmasın diye                      Burada anlatılanlar,  antidemokratik, baskıcı, dayatmacı olağanüstü bir dönemde on altı bin nüfuslu bir ilçede yaşanan pek çok haksız, hukuksuz ve ucube olaydan ancak birkaç örnektir. Hepsi de kanıtlarıyla ve tanıklarıyla ispatı olan olaylardır. Yalnızca Kızılcahamam’da değil,  pek çok yerde benzer olayların yaşandığı da bilinen bir gerçektir. Hatta 3 – 4 bin nüfuslu komşu ilçe Çamlıdere’de bile yine dönemin kaymakamı ve işbirlikçilerinin  marifetleriyle yaşatılan pek çok ucube, hukuk dışı irtica avı olayları bu gün bile hafızalardaki tazeliğini korumaktadır. Bunlar unutulmamalıdır ki yaşananlardan çıkarılacak dersler olsun. Yalnızca güce dayanıp, hukuku hiçe sayan bir azınlığın dayatmaya kalktığı antidemokratik yönetim tarzının  ilelebet devam edip gidemeyeceğini ve bir gün mutlaka  ve mutlaka hukukun egemen olacağını  herkes çok iyi bilmelidir. Yapıp edenlerin de bir gün gelecekleri noktanın sanık sandalyesi olacağı görülmelidir ve atalarımızın; “Zulüm ile abad olanın (hayat bulanın) ahiri (sonu) berbat (kötü) olur.” sözüne bir kez daha hak verilmelidir. www.kızılcahamamhaber.com
Türkiye’de post-modern darbe olarak adlandırılan 28 Şubat, darbelerin de sonuncusuydu. Diğer darbeler yargıya intikal etmişken, yakın zamana kadar 28 Şubata dokunulmadı.

Türkiye’de post-modern darbe olarak adlandırılan 28 Şubat, darbelerin de sonuncusuydu. Diğer darbeler yargıya intikal etmişken, yakın zamana kadar 28 Şubata dokunulmadı. Yargının gecikmesi ise kamuoyunda, 28 Şubat dosyası kapanıyor mu, dokunulmayacak mı, teğet mi geçecek gibi söylentilere neden oluyordu. Nihayet ona da sıra geldi. Birkaç ay önce baş aktörleri yargı önüne çıkarılıp sanık sandalyesine oturtuldu. Bundan sonraki süreç devam edecek. Dolayısıyla 28 Şubatın bu  yıl dönümünde medyada daha geniş yer bulacağını kestirmek zor değil. Ancak; yazılıp çizilip, söylenecekler, genellikle tepede olup bitenleri anlatacak. Oysa 28 Şubat süreci yalnızca bürokrasi, medya ve siyasetin tepesinde olup biten olaylardan ibaret değildi. Her yerleşim biriminde olduğu gibi Kızılcahamam’da da pek çok yansımaları oldu. Tarihe not düşmek adına bunlardan biraz bahsedelim istedik.            

            1996 yılı sonlarına doğru kamuoyu oluşturmaya yönelik olarak medya aracılığıyla yavaş yavaş  topluma lanse edilmeye başlanan “irtica tehlikesi” ile ilgili yayınların dozajı giderek artırılmış ve 1997 yılının ilk aylarına gelindiğinde zirveye ulaşmıştı. Artık Türkiye’nin en önemli gündemi “irtica tehdidi” olmuştu. Nihayet 28 Şubat 1997 tarihinde irtica ile mücadele gündemiyle toplanan MGK’nin aldığı kararlarla konu resmiyet ve ciddiyet kazanmış oldu.           

            Türkiye tam anlamıyla bir korku tüneline sokuldu. Her yerleşim biriminde olduğu gibi Kızılcahamam’da da pek çok olağanüstülükler yaşanmaya başladı. Önce, tüm dindar kesim hedefmiş gibi bir algı oluşturuldu / oluştu. Çoğunluğu dindar olan halk, inandığı dini değerleri yaşamaktan tedirginlik duymaya başladı. Pek çok insanımız, gelecek endişesiyle din eğitimi alan çocuklarının bu eğitimlerini yarıda bıraktırdı. Dolayısıyla başta İmam – Hatip Lisesi olmak üzere  Kuran kurslarının öğrenci sayıları % 80 civarında azaldı. Yine pek çok kişi özellikle kamu görevi yapan yakınlarının zarar görmemesi için dindarlık olarak algılanabilecek davranışlarını kamufle etme gayreti içerisine girdi.

            Sürecin esas rüzgarı ise kamuda esti. Milli manevi değerlere yakınlığıyla bilinen dönemin İlçe Kaymakamı Vasip Şahin başka bir yere vali yardımcısı olarak atandı. Yerine gelen Kaymakam Mehmet Özmen ise tam anlamıyla bir irtica avı başlattı. İlk işi, güya toplum yararına faaliyet gösteren bir derneği canlandırmak oldu. Bu dernek çatısı altındaki memurların bir kısmından istihbarat ağı kurdu. Bunları, çalıştıkları kurumların diğer personellerini izlemek ve haklarında bilgi toplamak üzere organize etti. Özellikle kurumların dindar amirleri ve yöneticileri başta olmak üzere tüm dindar memurlar sıkı bir takibe alındı. Sonrasında ise pek çok unutulmaz olay yaşanmaya başladı. Bunlardan çok çarpıcı olanlarını hatırlamaya çalışırsak; 

            1. Kaymakamın yanına aldığı jandarma yetkilileriyle beraber üç – beş günde bir akşam dindar memurların evlerine yaptığı baskınlar ilçenin en önemli gündemi olmuştu. Birkaç dindar memurun arkadaşlık ilişkileri çerçevesinde, içlerinden birisinin evinde çay sohbeti amacıyla bir araya geldikleri akşamlarda Kaymakam anında istihbarat alıyor ve  evleri basıyordu. Bu baskınların neticesinde oradaki memurları “irticai toplantı” yaptıkları gerekçesiyle mahkemelere sevk ediyordu. Bunların bir kısmı yerel mahkemede, bir kısmı ise yargılandıkları DGM’de berat ettiler. Dindar memurlar evlerine birden fazla misafir almaktan korkar oldular.

            2. Bu baskınlarda bazen en komik mizah fıkralarına bile taş çıkartacak manzaralar da yaşanıyordu. Örneğin; bir akşam yine yanına aldığı jandarmadan bir yetkiliyle beraber,  hafiyeleri tarafından sağlanan istihbarata dayanarak irtica avına çıkan kaymakam; çay sohbeti yaparlarken bir taraftan da nostalji olsun diye gramofonda çalan şarkıları dinlemekte olan esnaf - memur karışımı bir grubun bulunduğu bir mekanı bastı. Ne yaptıklarını sordu. Toplumda hazır cevaplılığıyla  ve nüktedanlığıyla tanınan bir esnafın; “Kaymakam Bey, gördüğünüz gibi yüz sene öncesine ait bir aletten müzik dinleyerek irtica yapıyoruz.” diye cevap vermesi kahkahalara neden oldu. Umduğunu bulamayan, aldığı cevaba ve atılan kahkahalara da epeyce bozulan Kaymakam, dönüp gitti.

            3. Özellikle kamuda dindar bilinen yöneticilerin sürekli açıklarını arıyordu. Bazen de komplo kurduğu bile sanılıyordu. Örneğin; bir sabah mesaisinin yeni başladığı dakikalarda adeta baskın gibi bir şekilde denetime geldiği bir kuruma ait gönderdeki bayrağın bir köşesinin hafifçe sökük olduğunu tespit etti. Oysa bir gün önce sağlam olan bayrağın bir gecede köşesinin sökülmesi ve sabahın ilk saatlerinde kaymakamın o kuruma gelmesi ve de gelir gelmez hemen bayrağın söküğünü tespit edivermesi pek olacak şey değildi. Hiç gecikmeden adliyeye koşan kaymakam, dindarlığıyla bilinen ve de vatan, millet, bayrak sevgisinden kimsenin şüphe etmediği kurum amirini “bayrağa muhalefet kanunundan” mahkemeye verdi. Ancak mahkeme beratla sonuçlandığından kaymakamın hevesi kursağında kaldı.

            4. Kaymakamın irtica avı tutkusu başka tiraji komik olayların yaşanmasına da neden oluyordu. Örneğin; Kaymakam, belediye güreş antrenörü Bekir Hoca’nın başına taktığı yeşil bereye takmıştı. Renginden dolayı, irticai bir eylem olduğu iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulundu. Savcılık şikayeti yerinde görmedi ve takipsizlik kararı verdi. Olayın ilçede duyulması üzerine “ne olur, ne olmaz endişesiyle” korkuya kapılan pek çok kişi yeşil olan ne varsa hepsinden uzak durmayı yeğler oldular. Bekir Hoca ise tam tersine bu olaydan sonra  kaymakama inat, biraz daha koyu yeşil bere takmaya başladı.

            5. İrtica avına çıkan yalnızca kaymakam değildi. Bazı amir ve memurlar da; kimisi içinden gelerek, kimisi de kaymakama yaranmak için bu işin peşine düşmüşlerdi. Örneğin; bir kurum yöneticisi biraz dindarsa, o kurumda çalışan ve kaymakamla iş birliği halinde olan bir personel yalnızca yöneticiyi izlemekle kalmıyor, aynı zamanda yönetici aleyhine irtica söylentileri çıkarmaya çalışıyordu. Özellikle bazı okullarda bunun pek çok örneği yaşandı.  Bir okulun bir sınıfında, bir öğretmenin dinle ilgili bir iki kelime söz sarf etmesi hemen Milli Eğitim Müdürlüğüne veya Kaymakama ispiyonlanıyordu. Hele başörtüsü takanlar?  Okulda değil, okulun mücavir alanında da değil, özel hayatlarında dahi başörtüsü taksalar, ispiyonlanıp fişleniyorlardı. Din eğitimi veren okullardan mezun memurların ise fişlenmeleri için başkaca bir eylemlerine gerek yoktu.

Yaşanan şu örnek olay  bunun açık ispatı olmuştu: Dönemin İlçe Milli Eğitim Müdürünün hizmetlisine,  o günkü iktidar partisi DSP ilçe başkanını kastederek, “Götür bunu başkana ver.” dediği kapalı zarfı, talimatı yanlış anlayan hizmetlinin getirip Belediye Başkanına (Salih Öztürk'e) vermesi perde arkasındaki kirli  tezgahın ifşası olmuştu. Çünkü bu normal bir zarf değildi. Zarfın içinden çıkan bir irtica fişleme listesiydi. Liste başlığı (İlçe Milli Eğitim Müdürünün doğru dürüst yazamaması nedeniyle) “Kızılcahamam Milli Eğitimde İrticalen Görev Yapanlar” olarak yazılmıştı. Oysa doğrusunu yazmayı becerebilmiş olsaydı, “Kızılcahamam Milli Eğitimde İrticacı olarak Görev Yapanlar” şeklinde olurdu. Listede on altı – on yedi isim yer almıştı. İsimlerin karşılarına ise, “İlahiyat Mezunu, İmam Hatip Mezunu, Başörtüsü Takıyor” şeklinde kısa ifadelerle irticacı olma gerekçeleri belirtilmişti. Bu belgeyi  Salih Öztürk başkandan istedik kendiside vermeyi çok istedi fakat Kızılcahamam'da olmadığı için yayınlayamadık ilerki zamanlarda yayınlamayı umuyoruz, 28 Şubatlar bir daha olmasın diye         

            Burada anlatılanlar,  antidemokratik, baskıcı, dayatmacı olağanüstü bir dönemde on altı bin nüfuslu bir ilçede yaşanan pek çok haksız, hukuksuz ve ucube olaydan ancak birkaç örnektir. Hepsi de kanıtlarıyla ve tanıklarıyla ispatı olan olaylardır. Yalnızca Kızılcahamam’da değil,  pek çok yerde benzer olayların yaşandığı da bilinen bir gerçektir. Hatta 3 – 4 bin nüfuslu komşu ilçe Çamlıdere’de bile yine dönemin kaymakamı ve işbirlikçilerinin  marifetleriyle yaşatılan pek çok ucube, hukuk dışı irtica avı olayları bu gün bile hafızalardaki tazeliğini korumaktadır.

Bunlar unutulmamalıdır ki yaşananlardan çıkarılacak dersler olsun. Yalnızca güce dayanıp, hukuku hiçe sayan bir azınlığın dayatmaya kalktığı antidemokratik yönetim tarzının  ilelebet devam edip gidemeyeceğini ve bir gün mutlaka  ve mutlaka hukukun egemen olacağını  herkes çok iyi bilmelidir. Yapıp edenlerin de bir gün gelecekleri noktanın sanık sandalyesi olacağı görülmelidir ve atalarımızın; “Zulüm ile abad olanın (hayat bulanın) ahiri (sonu) berbat (kötü) olur.” sözüne bir kez daha hak verilmelidir.

www.kızılcahamamhaber.com

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kizilcahamamhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakır escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort adıyaman escort afyon escort> ağrı escort aydın escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elazığ escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ısparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort
rulet sitelericasino sitelerikaçak iddaacanlı casino